Psikolojide Kavramlar

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Verbalizm

Verbalizm (verbalism) sözcüklerin anlamını gerçekten anlamaksızın kullanma tutum ve davranışı olarak tanımlanabilir. Verbalizm boş anlamı belirsiz sözcüklerle konuşma sözcükler üstüne tartışma 'laf salatası' yapma gibi biçimler alabilir.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Vücut Şeması

İnsanın vücuduna ilişkin temsili H. Head'de 'vücut şeması' (1911) P. Schilder'de 'vücut imajı' (1923) terimleriyle ifade edilmiştir. Genel olarak bu iki terimi kullanıldıkları metin alanlarına göre birbirinden farklılaştırmak daha doğru görünmektedir.
Vücut şeması daha ziyade vücudun mekândaki pozisyonu ve farklı vücut parçalarının durumunun az çok bilinçli bir temsilini ifade etmektedir. Burada insanın belirli bir andaki ve dolayımsız çevresindeki aktüel vücudu söz konusudur. Bu şema büyük ölçüde değişmezlik göstermektedir. Buna karşılık vücut imajı bireyin geçmiş yaşantılarından vücuduna ilişkin deneyimlerinden ve kültürel normlardan etkilenen bir temsile göndermektedir.
İnsanın vücuduyla ilişkisinin temel biçimi yorgunluğunu acısını veya ağrısını hissettiği rehavet veya gevşeme duyduğu vücuduyla yani onun içten algıladığı ve kavradığı yaşayan bir gerçeklik olarak vücuduyla ilişkisidir. İkinci biçimi dıştan kavranan vücutla ilişkidir ve bu ilişki tarihsel-kültürel niteliklidir.
Nitekim vücudun bugünkü anlamda bakılan seyredilen sevilen bakım yapılan ve hatları çizilen kalıba sokulan bir obje olarak kavranışı modernlikle ilişkilendirilebilir (Chappuis 1994).
Burada vücut diğerinin bakışına sunulan ve diğeri tarafından takdir edilen; duruma göre kişiler arası iletişimde köprü veya engel rolü oynayan bireyi sergileyen veya gizleyen karmaşık bir 'şey'dir. Gittikçe daha genel bir nitelik kazanan bu anlayışta çekici cezbedici diğeri tarafından beğenilen bir vücuda sahip olmak veya vücudunu diğerlerinin dikkatini çekecek veya diğerleri üstünde bir güç elde etmeyi sağlayacak ahenkli bir biçime sokmak önem kazanmaktadır.
Vücudun bir arzu veya kıskançlık güç veya zayıflık vasıtası haline dönüşmesi modernlik ile refleksif düşüncenin ortaya çıkışı arasındaki ilişkiye bağlanabilir. Vücudun kutsal olmaktan çıkışı insanın vücuduyla ilişkisinin dış bir koda göre düzenlenmesi yerine bizzat insanın gözüyle görülmesine göndermektedir. Bunun için vücudun bireyden koparak ayrılması gerekmektedir. Kuşkusuz bu kopuş sancılı ve diyalektik bir özelliktedir.
Zira vücudumuz diğerinin ve bizim gözümüzde kimliğimizin konumlandığı yer olarak bize ait olmaya devam etmekte ve varlığımızı ortaya koymakta ancak aynı zamanda sürekli diğerinin bakışına göre 'baktığımız ilişki kurduğumuz bir obje olarak işlemekte ve diğerinin varlığını ortaya koymaktadır (Chappuis 1994).
Vücut imajı çağımızda benlik sunumunun önem kazanmasıyla bireyler açısından önemli bir kaygı konusuna dönüşmüştür. İnsan vücuduna yönelik yeni bir hizmet ve endüstri sektörünün ortaya çıkması modern toplumlarda bu kaygının ne kadar yaygın olduğunu göstermektedir. Bu kaygı beslenme alışkanlıkları sportif etkinlikler estetik cerrahi ve estetik bakım hizmetleri gibi alanlarda yepyeni norm ve davranışların doğmasına yol açmıştır. Günümüzde vücut benlik amblemi statüsüne yükselmiştir (Bloch ve ark. 1997).
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Yafes ve Sam Kompleksi

Yafes ve Sam kompleksi gazetecilerin gerçekliği tüm çıplaklığıyla yazıp yazmaması konusundaki tartışmalarda oto-sansür tavrını ifade etmektedir. Bu kompleks kısaca olaylara karşıdan bakma ve onlardan söz etme güçlüğü ya da bu kapasiteden yoksun olma olarak tanımlanabilir.
Yafes ve Sam Nuh'un iki oğludur. Bir gün babaları yıkanırken istemeden onu çıplak olarak gören iki çocuk gözlerini kapatmışlardır. Nuh'un üçüncü oğlu Ham ise bakmaya devam ederek onun çıplaklığıyla alay etmiş ve babası tarafından lanetlenmiştir.
Yafes ve Sam kompleksinin nitelediği ünlü çağdaş olay örneklerinden biri 1968'de Vietnam'da cereyan eden My Lai Katliamı ardından ABD'de açılan davalarda olayın tanıklarının aylarca suskun kalmalarıdır.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Yansımalı Düşünce

Yansımalı düşünce (specularity** refleksif düşüncenin ve empatinin bir versiyonu olarak nitelendirilebilir. Yansımalı düşünce ilişkide bulunan iki tarafın birbirinin düşüncesini dikkate alarak düşünmesini ifade eder ve bu anlamda kendi ikizini yaratan bir düşüncedir. Zira burada bir ayna oyunu söz konusudur iki aynanın birbirine karşı konması sonsuza kadar giden bir görüntü zinciri oluşturur.
Tutuklular ikilemi yansımalı düşüncenin literatürdeki en tanınmış örneklerinden biridir. Normal olarak empatik niteliği nedeniyle bu tür bir akıl yürütmenin karşılıklı anlayışı ve işbirliğini sağlaması beklenir; ancak tıpkı tutuklular ikileminde olduğu gibi karşıdakinin ne düşüneceğini hesaba katmak çoğu durumda istismar ve anlaşmazlığa ***ürmektedir.
öte yandan pratikte insanlar sağduyu yoluyla işbirliğini sağlamayı başarmaktadırlar. Ortak bilgi kavramından yola çıkan teorisyenlerin iddia ettiği gibi diğerinin düşündüğünü sonsuz bir zincirde hesaplamaksızın ("Onun düşündüğümü düşündüğünü düşündüğümü düşündüğünü düşündüğümü ... düşünüyorum") kişiler arası ilişkide bir istikrar sağlanabilmektedir.
Dupuy (1992) işbirliğine ulaşmak makul olanda birleşmek için rasyonellik paradigmasının bir eksiklik gibi gördüğü çok küçük dozda da olsa bir 'kusur'un (imperfectiori) gerektiğini kendi dışından gelen bir şeylerin devreye girdiğini belirtmektedir. Dolayısıyla açıklamayı iddia ettiği şeyi (sosyal olguları saydam ya da anlaşılabilir kılma iddiası) açıklayamayan rasyonellik paradigması kendisinde bir eksiklik taşımaktadır.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

İhtiyaç

İhtiyaç bireyin hissettiği fizyolojik psikolojik veya sosyal eksikliktir. İhtiyaçlar tek başına veya bir kaçı birlikte olarak bireyi belirli bir tutum ya da davranışa doğru yönlendirirler. Bu anlamda bireyi güdüleyen temel güçlerden birini oluştururlar. Psiko-sosyal araştırmalarda üstünde durulan ihtiyaçlar oldukça çeşitlidir. Bunlardan bazıları şu şekilde sıralanabilir:
? bağlanma ihtiyacı; diğerleriyle dostluk ilişkileri kurma ve bunları koruma ihtiyacı
? aidiyet ihtiyacı; bir grubun üyesi olma etrafındakilerle sıkı ilişkiler oluşturma ihtiyacı
? kendini gerçekleştirme ihtiyacı; kişisel olarak anlamlı sayılan etkinliklere girme ve başarma; özlemlerini gerçekleştirme daha mükemmelleşme ve yaratma ihtiyacı
? özerklik ihtiyacı; gözetim veya emir olmadan kendi hedeflerini kendi saptama bizzat karar verme ve kendi planına göre çalışma ihtiyacı
? güç ihtiyacı; çevresindekileri etkileme yönlendirme ihtiyacı
? gelişme ihtiyacı; bireyin kendi potansiyelini (yetenek kapasite vb.) kullanma ve geliştirme ihtiyacı
? güvenlik ihtiyacı; bireyin çevresinde yaşanan anda ve gelecekte kendini korumayı sağlama ihtiyacı
? öz saygı ihtiyacı; bilgi kapasite bağımsızlık ve benzeri bakımlardan kendine güvenme ve kendini değerli görme ihtiyacı
? sosyal onay ihtiyacı; çevresinden olumlu geri-bildirim alma takdir görme ihtiyacı vb.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

İletişim

ki çeşit sinyal vardır. Bunlardan birincisine işaret (sign) adı verilir işaret olaylar arasındaki doğal ilişkilerle anlam kazanır örneğin bir köpeğin havlaması ısırabileceğinin gökgürültüsü genellikle yağmur yağacağının ve bir yerden duman çıkması çoğunlukla orada ateş olduğunun işareti olarak öğrenilir. Bu olaylarda her işaretin belirli anlamı vardır çünkü daha önceden bu uyarıcıların birbirleri ile ilişkili olduğu öğrenilmiştir ikinci çeşit sinyal insanlar tarafından türetilmiştir ve bunlara sembol (symbol) adı verilir insanlar her sembole bir anlam vermişler ve onu kendi aralarında iletişim kurmak için kullanmışlardır. Bir sembol değişik biçimler alabilir. Şekil 7.1'deki gibi bir resim ya da söylenen bir kelime gibi bir ses olabilir. Bir dil iletişimde sembollerin kullanılması ile tanımlanır.
Dil Çeşitleri
Yeryüzünün farklı yörelerinde farklı anlamlar taşıyan ıslık çalma ve bazı bölgelerde oldukça geliştirilmiş bir iletişim sistemi olan davul çalma diğer sembol çeşitlerini içerir. Hemen hemen tüm insanlar el ve yüz hareketlerini iletişim aracı olarak kullanırlar. Bununla beraber sembollerle iletişimde en yaygın sistem anlam iletmek için değişik birleşimlerle söylenen ve yazılan kelimelerden oluşan bir dildir. Amerika'daki kızılderililerde olduğu gibi farklı diller konuşan ancak birbirleriyle yakın ilişkileri olan toplumların üyeleri aralarındaki dil engelini aşmak için yüzlerce el ve yüz hareketi kullanabilirler. Bu çeşit bir işaret dili genellikle sağırlar tarafından kullanılır; bunun Amerika'da kullanılan bir çeşidine ise Amerikan işaret Dili (American Sign Language) adı verilir.
Dil hem yazılı hem sözlü olabilir. Konuşma dili yazının icadından binlerce yıl öncesinden beri gelişmiştir. Büyümekte olan çocuk tarafından ilk önce konuşma dili öğrenilir.
Yazı dili ile konuşma dili arasında önemli farklar vardır. Temel öğeleri farklıdır. Biri kelimelerden diğeri seslerden oluşur. Yazı dilinin biçimi gelenekler ve gramerciler tarafından konuşma diline oranla çok daha dikkatli bir şekilde düzenlenmiştir. Konuşurken ve yazarken kullanılan sözcük dağarcığı (vocabulary) tamamen aynı değildir. Yazı dilinin sözcük dağarcığı genellikle daha geniştir. Bundan başka konuşma ve yazı dillerinin gramerleri farklıdır; bu iki yolla (media) farklı türde bilgi aktarma eğilimi vardır. Ayrıca konuşma dilinde yazı diline oranla daha fazla tekrar ve fazladanlık (redundancy) vardır.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Şekil 7.1 1968 Olimpiyat oyunlarındaki kendini açıklayıcı (selfexplanatory) işaretler. Böyle "resim işaretler" kullanılması uluslararası olaylarda ve metropolitanların hava alanları gibi uluslararası ulaşım yerlerinde farklı diller konuşan insanlar arasındaki iletişim sorunlarını çözümler.
Dilbilimi
Dil konusundaki çalışmaların genel adı dilbilimidir (dinguistics). Dilbilimi içinde birçok farklı yaklaşım vardır. Filologlar (philologists) ya da karşılaştırmalı dilbilimcileri dilin geçmişini ve dillerin birbirleriyle ilişkilerini incelerler. Fonetikciler (phoneticians) bir dilin seslerini çalışırlar. Gramerciler (grammarians) dilin yapısındaki kurallarla ilgilenirler. Semantikciler (semanticists) dildeki kelime ve cümlelerin anlamını çözümlerler. Psikolinguist'ler (psycholinguists) dilin nasıl öğrenildiğini ve insan düşüncesindeki işlevlerini çalışan psikologlardır. Bölüm 6'da tartışıldığı gibi insanlar dili düşüncenin bir aracı gibi kullanırlar; onun vasıtası ile yalnız birbirleri ile değil kendi kendileriyle de iletişimde bulunurlar.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Hayvanlarda iletişim
Hayvanlardaki iletişime gelince hemen tüm omurgalı hayvanlar (belkemiği olanlar) kendi türlerinin üyeleriyle ve zaman zaman da başka türlerin üyeleriyle iletişimde bulunurlar. Buradaki "iletişim" kelimesi diğer hayvanlar için anlam ifade eden sinyaller verme anlamındadır. Bu sinyaller bir köpeğin havlaması veya bir kuşun ötmesi gibi sesler ya da bir tavuskuşunun kabarması veya bir maymunun tehdit gösterisi gibi görsel gösteriler (visual displays) olabilir (Şekil 7.2'ye bakınız).
İnsan standartlarına göre hayvanların her türünün kullandığı sinyallerin miktarı oldukça azdır. En üst düzeydeki sosyal omurgalıların repertuarlarında bile 30 35 farklı gösteriden fazlası nadiren bulunur. Birçok omurgalılar arasında gösterilerin sayısı türden türe 3 4 sayılık fark göstermektedir. Bu sayılar en azı balıklarda görülen 10 ile en çoğu toplumsal düzenlerindeki karmaşıklık yönünden insanlara en yakın primatlardan olan rhesus maymunlanndaki 37 arasında bir değişim gösterir. (Wilson 1972 s. 56).
Hayvanların bu gösterileri çoğunlukla saptanık davranış örüntüleridir. Bu nedenle de türe özgü davranışlar olarak nitelendirilirler. Bununla beraber bazı örneklerde öğrenme de bir ölçüde rol oynar. Örneğin bazı kuş türleri ötebilmek için başka kuşun ötüşünü duymak zorundadırlar (Peterson 1963). Böylece hayvanlardaki iletişim hem doğuştan gelen eğilimlere (innate tendencies) hem de öğrenmeye bağlıdır.
Hayvanlarda konuşma
Hayvanlar her ne kadar iletişim kurabilirlerse de doğal bir dilleri yoktur. Burada işaretlerle semboller arasındaki fark önemlidir. Tanımı gereği bir dilde anlam karşılığında semboller kullanılır. Hayvanların havlamaları ötmeleri yüz buruşturmaları veya tehdit edici gösterilen anlamlı işaretlerdir; ancak bunlar sembol olmadıklarından dil değildir.

Şekil 7.2 Bir rhesus maymununun saldırgan gösterileri. Sert bakışlar halindeki düşük şiddette gösteri maymunun ayakları üzerine kalkması ile giderek artar daha sonra (sağda) elleriyle yeri tokatlarken ağzı açık bir şekilde başını aşağı-yukarı sallar. Bu noktadan sonra hasmı geri çekilmezse maymun saldırabilir. (Scientific Amer/can Wilson 1972.)
Doğal bir dilleri olmasa da hayvanlara insanların dili öğretilebilir mi? Papağan veya Mynah kuşu gibi bazı kuşlar insan konuşmasını oldukça iyi taklit edebilirler fakat bunları anlamlı semboller olarak kullanamazlar. Eğer kuşlara değişik anlamlar için değişik kelimeleri bir gramer düzeni içinde kullanmaları öğretilebilseydi bu bir dil olurdu. Bunu öğretmek için bazı girişimlerde bulunulmuş ancak yeterince başarıya ulaşılamamıştır (Ginsberg 1963). Yeterli çaba gösterilmemiş ya da uygun teknik kullanılmamış olabilir. Öte yandan tüm kanıtlar bazı kuşların konuşma seslerini çıkarmak için gerekli motor aygıtlara sahip olmalarına rağmen beyinlerinin bu sesleri anlamlı olarak kullanabilecek kadar örgütlenmiş olmadığını göstermektedir.
Tüm hayvanlar içinde yapısı ve büyüklüğü bakımından insan beynine en çok benzeyen beyne sahip hayvanlar şempanzelerdir. Bu onların insan dilini öğrenebilecekleri anlamına gelir mi? Bunu onlara öğretmek için iki önemli çalışma yapılmıştır. 1930'lann ilk yıllarında yapılan ilk çalışmada bir karıkoca Gua adındaki bebek şempanzeyi kendilerinin yeni doğmuş oğulları ile birlikte büyütmüşlerdir (Kellogg Kellogg 1933). Fakat Gua bir takım el hareketlerini ve kaşıkla yemek yemek gibi becerileri öğrenmişse de dil öğrenmede hemen hiç bir gelişme göstermemiştir ikinci deneyde Vicki adındaki şempanze kendisine insan konuşmasını öğretmek için uzun zaman ayıran psikologların evinde tek başına yetiştirilmiştir (Hayes ve Hayes 1951). Yoğun yetiştirme çalışmaları sonucunda Vicki'nin öğrenmiş gibi göründüğü ve anlamlı bir şekilde ku''andığı dil "anne" "baba" ve "fincan"ı andıran üç kelimeden ibarettir.
Gerçekte şempanzelerin çıkardıkları seslerin fonetik analizi ancak dört veya beş değişik sesi çıkarabildikleri izlenimini vermektedir (Liberman 1973). Buna karşılık bebekler konuşmaya başlamadan önce çok sayıda ses çıkarırlar. Şempanzelerin telaffuz ettiği tek sesli harf uh sesini andırmakta sessiz harfler ise p m ve k ile sınırlı görünmektedir. Göründüğü kadarıyla şempanzelerin beyni ya örgütlü değildir ya da konuşma dilini oluşturacak temel sesleri çıkarabilecek biçimde ses çıkarıcı kaslarla bağlantısı yoktur. Bugünkü bilimsel fikir birliğine göre konuşma dili Homosapiens türüne özgü bir yetenektir.



Şekil 7.2 Bir rhesus maymununun saldırgan gösterileri. Sert bakışlar halindeki düşük şiddette gösteri maymunun ayakları üzerine kalkması ile giderek artar daha sonra (sağda) elleriyle yeri tokatlarken ağzı açık bir şekilde başını aşağı-yukarı sallar. Bu noktadan sonra hasmı geri çekilmezse maymun saldırabilir. (Scientific Amer/can Wilson 1972.)
Doğal bir dilleri olmasa da hayvanlara insanların dili öğretilebilir mi? Papağan veya Mynah kuşu gibi bazı kuşlar insan konuşmasını oldukça iyi taklit edebilirler fakat bunları anlamlı semboller olarak kullanamazlar. Eğer kuşlara değişik anlamlar için değişik kelimeleri bir gramer düzeni içinde kullanmaları öğretilebilseydi bu bir dil olurdu. Bunu öğretmek için bazı girişimlerde bulunulmuş ancak yeterince başarıya ulaşılamamıştır (Ginsberg 1963). Yeterli çaba gösterilmemiş ya da uygun teknik kullanılmamış olabilir. Öte yandan tüm kanıtlar bazı kuşların konuşma seslerini çıkarmak için gerekli motor aygıtlara sahip olmalarına rağmen beyinlerinin bu sesleri anlamlı olarak kullanabilecek kadar örgütlenmiş olmadığını göstermektedir.
Tüm hayvanlar içinde yapısı ve büyüklüğü bakımından insan beynine en çok benzeyen beyne sahip hayvanlar şempanzelerdir. Bu onların insan dilini öğrenebilecekleri anlamına gelir mi? Bunu onlara öğretmek için iki önemli çalışma yapılmıştır. 1930'lann ilk yıllarında yapılan ilk çalışmada bir karıkoca Gua adındaki bebek şempanzeyi kendilerinin yeni doğmuş oğulları ile birlikte büyütmüşlerdir (Kellogg Kellogg 1933). Fakat Gua bir takım el hareketlerini ve kaşıkla yemek yemek gibi becerileri öğrenmişse de dil öğrenmede hemen hiç bir gelişme göstermemiştir ikinci deneyde Vicki adındaki şempanze kendisine insan konuşmasını öğretmek için uzun zaman ayıran psikologların evinde tek başına yetiştirilmiştir (Hayes ve Hayes 1951). Yoğun yetiştirme çalışmaları sonucunda Vicki'nin öğrenmiş gibi göründüğü ve anlamlı bir şekilde ku''andığı dil "anne" "baba" ve "fincan"ı andıran üç kelimeden ibarettir.
Gerçekte şempanzelerin çıkardıkları seslerin fonetik analizi ancak dört veya beş değişik sesi çıkarabildikleri izlenimini vermektedir (Liberman 1973). Buna karşılık bebekler konuşmaya başlamadan önce çok sayıda ses çıkarırlar. Şempanzelerin telaffuz ettiği tek sesli harf uh sesini andırmakta sessiz harfler ise p m ve k ile sınırlı görünmektedir. Göründüğü kadarıyla şempanzelerin beyni ya örgütlü değildir ya da konuşma dilini oluşturacak temel sesleri çıkarabilecek biçimde ses çıkarıcı kaslarla bağlantısı yoktur. Bugünkü bilimsel fikir birliğine göre konuşma dili Homosapiens türüne özgü bir yetenektir.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Sessiz dil
Mademki konuşma tartışma dışı görünmektedir şempanzeler sessiz bir dil (nonvocal language) öğrenebilirler mi? Elleriyle birçok jestler yaparlar ellerini mahir bir şekilde kullanırlar ve çevrelerindeki olaylara yakın bir dikkat gösterirler. Belki de görsel sembollerin bazı birleşimleri hareketlerle birlikte kullanılarak şempanzeler için bir dil geliştirilebilir. Bu yaklaşımla önemli başarılara ulaşan üç değişik program uygulanmıştır (Fleming 1974 a b). Bunlardan biri burada betimlenecektir (Premack ve Premack 1972): Suratı adındaki şempanze ile deneyciler arasındaki iletişimin tümü Sarah'ın kafesinin arkasındaki dil tahtası (language bosrd) ürerinde yer almıştır (Şekil 7.3'e bakınız). Bu tahta manyetikti ve arkaları çelik plastik parçalar üzerine tutturulabiliyordu. Plastik parçalar büyüklük şekil ve renk bakımından birbirlerinden farklıydı. Bunların her bin bir kelimeyi simgeliyordu.
Çalışma Sarah'a bazı tek kelimelerin anlamlarının öğretilmesiyle başladı. Bir elma alabilmek için elmayı simgeleyen plastik parçayı tahtanın üstüne tutturması isteniyordu. Muz için de aynı işlem gerekiyordu. Bu yolla bir takım kelimeleri öğrendikten sonra Sarah'a "ver" kelimesi öğretildi. Bundan sonra Sarah'ın bir elmaya sahip olabilmesi için tahtaya biri "elma" için diğeri "ver" için iki parça tutturması gerekiyordu. (Şekil 7.3'de görüldüğü gibi Çinlilerin dikey yazma sistemi kullanılmıştır. Sarah bu sistemi tercih eder görünmüştür.)
Daha sonra şempanze kendisi gibi boyunlarında adları için semboller takmakta olan değişik deneycilerin adlarını öğrendi. Artık elma alabilmek için "Mary elma ver" veya "John elma ver" yazmak zorundaydı. Daha sonra parçaları "Mary Sarah'a elma ver" şeklinde yerleştirmeyi öğrenmesi gerekti. Her durumda istediğini alabilmesi için parçaları gramer kurallarına uygun kullanması isteniyordu.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

İletişim Duvarı

Moles (1971) tarafından ortaya atılan bu terim kitle iletişiminin bir paradoksunu ifade etmektedir. Dünyaya açılan bir pencere olması beklenen kitle iletişim sistemleri fiziksel olarak uzak olan olayları mevcut ana ve bulunulan yere getirmektedir. Birey kitle iletişim çağında pek çok iletişim aracına bağlanmış bir durumda bulunmakta ve genel bir iletişim ağı içinde yer almaktadır.
Ancak bu durum bireyin dışa açılmasından ziyade kendi üstüne kapanması sonucunu doğurmaktadır. Kitle iletişimi dayanışmaya yol açmak yerine 'insanı kendisine' göndermektedir. Örneğin televizyon ekranı bireyleri diğerleriyle temasa geçiren ama aynı zamanda onlardan ayıran bir cam duvar gibi işlemektedir.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

İletişim Ekolojisi

Moles tarafından ortaya atılan iletişim ekolojisi terimi ekoloji kavramının iletişim alanına uyarlanmasının bir sonucudur. Terim makro Ölçekte belirli bir yerleşim bölgesinde veya coğrafi alanda çeşitli iletişim türlerinin ve kaynaklarının dağılımını iletişim ağlarını ve iletişim türleri arasındaki ilişkileri ifade etmektedir.
Örneğin toplumdaki TV. sayısının sinema veya tiyatro salonlarındaki seyirci sayısıyla ilişkisi bir kentte birbirinden uzakta oturan bireylerin birbiriyle dostluğunun birbirlerine telefonla ulaşabilme imkan ve kolaylıklarıyla ilişkisi bir toplumda bayramlarda tüketilen kartpostal veya atılan mektup miktarının kişi başına düşen telefon miktarıyla ve özellikle de cep telefonlarının miktarıyla ilişkisi gibi.
Mikro ölçekte ise bireylerin zaman bütçesi ve bunun çeşitli etkinliklere göre kullanım biçimleri arasındaki ilişkilerle ilgilidir. Burada iletişim ekolojisi kavramı bireylerin herhangi bir iletişim aracını kullanışlarının bir diğerini kullanıp kullanmama üstündeki etkisini anlamayı sağlamaktadır; örneğin bir öğrencinin TV. seyretmeye ayırdığı sürenin sinema veya tiyatroya gitme şıklığıyla veya kitap okumaya ayırdığı süreyle ilişkisi bir ev kadınının evinde radyo veya müzik dinlemeye ayırdığı sürenin onun müzik konserlerine gitme sıklığına etkisi gibi.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

İnanç

İnanç (belief) bir dinin hareketin veya bir grubun söylemine itibar gösterme inanma olgusudur. İnanç çoğu kez kanaat kanı iman gibi terimlerle karışmaktadır. P. Ricoeur'e göre bu tür terimleri birbirinden ayıran şey bunların temelindeki yargının sübjektif olup olmamasıdır:
"Kanaat hem sübjektif hem de objektif olarak yeterli olmadığının bilincinde olan inançtır; inanç sübjektif olarak yeterli objektif olarak yetersiz olduğunda imandır; inanç her iki açıdan da yeterli olduğunda bilimdir. Sübjektif yeterlilik bizzat kişinin kendisinin kani olmasını objektif yeterlilik yani diğerlerinin gözünde yeterlilik ise kesinliği ifade eder".
İnanç terimi psikolojik literatürde insanın herhangi bir nesneye ilişkin kognitif bilgisini ifade etmektedir. Bu anlamda inanç bir şeyin varlığına veya doğruluğuna inanma olgusu ya da bu inanışın ifadesidir. Daha kısa bir deyişle inanç belirli bir tutum objesi hakkındaki kanaattir.
İnanç terimi literatürde asgari tanımlama tekniğiyle (Rothman) şu şekilde tanımlanmıştır: İnanç biri diğerini tanımlamayan iki kognitif kategori arasındaki ilişki ya da her biri kendi öz anlamına sahip iki uyaran arasındaki özel ilişkidir. Örneğin 'kedinin miyavladığına inanıyorum' denmez ama 'kara kedilerin uğursuzluk getirdiğine inanıyorum' denir. İlk cümlede 'miyavlama' 'kedi' kategorisini tanımlayan bir özelliktir ama 'uğursuzluk getirme' böyle değildir (Bloch ve ark 1997).
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

İndirgemecilik

İndirgemecilik (reductionism) genel olarak psikolojik olguları kimyasal biyolojik ve benzeri olgular gibi gören anlayıştır. Burada belirli bir olgunun daha elemanter ve daha alt düzeyde bir olguya indirgenerek açıklanması söz konusudur.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Üst İletişim

Üst-iletişim (****-communication) bir başka iletişimden söz eden her tür iletişimi İfade etmektedir. Üst-iletişim bir iletişim hakkında iletişim iletişimi konu alan iletişimdir.
Üst-iletişim iletişim sürecinde yer alan muhatapların anlam inşasında birbiriyle karşılıklı olarak etkileşiminin bir göstergesi sayılabilir. Kişiler arası iletişim genellikle bir anlam müzakeresi içerir; bu müzakere örneğin iki tarafın bulunduğu bir TV tartışmasında tarafların birbiriyle sürekli etkileştiği anlam inşasında birlikte rol aldıkları bir ilişki müzakeresi niteliğinde olabilir. İletişim bizzat süreç içinde şekillenir.
Çoğu kez pratikte iletişim durumunun bir tür gizil iletişim kontratı sayılabilecek kuralları ve gerekleri enformel niteliklidir; örtüktür (zımni) açık seçik bir tarzda ifade edilmemiştir. İletişim sürecinde tıkanıklıklar veya bozulmalar (dysfonctionnement) ortaya çıktığında örtük olanı açmak açık seçik olarak ifade etmek gerekir.
Bu durumda iletişim kontratı düzeyinde bir iletişim başlar; örneğin rollerin belirlenmesi açıklığa kavuşturulması talepleri ('Siz kim oluyorsunuz?' veya 'Benimle bu şekilde nasıl konuşursunuz?' gibi...) konuya davetler ('Konumuza dönelim') yönlendirmeler veya anlam belirginleştirmeleri ('Daha önce de size söylediğim gibi..' veya 'Bu sözü şu anlamda kullanıyorum') vb. Tüm bunlar iletişimin kendisi hakkında bir iletişim yani üst-iletişimi oluşturur.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

İzlenim Oluşumu

Kişiler arası ilişkiler büyük ölçüde kişilerin birbirine ilişkin algısına dayanır. Yeni biriyle karşılaştığımızda onu iyi tanımasak dahi onunla ilgili bir dizi veri ya da enformasyona sahip oluruz. Onun neye benzediği nasıl göründüğü nasıl tepkide bulunduğu ve ardından ona yönelik sorularımıza nasıl cevap verdiği ortadaki bir sorun karşısında ne tür tavır takındığı nasıl hareket ettiği gibi konularda hemen enformasyonlar toplarız.
Tüm bunların ardından hatta bunlarla eş zamanlı olarak karşımızdaki kişi hakkında bir fikir oluştururuz. Bu süreç 'izlenim oluşumu' (impression formation) ya da 'izlenim oluşturma' sürecidir. Dolayısıyla izlenim oluşturma kişisel özelliklerini bir bütün halinde örgütleyerek belirli bir kişiyi nitelendirme sürecidir.
Diğerleri hakkındaki algılarımız sosyal yaşamımızın önemli bir parçasıdır. Onlar hakkındaki fikrimiz ya da izlenimimiz onlarla etkileşimlerimizi anlamayı öngörmeyi ve denetlemeyi sağlarlar. Bu izlenimlere dayanarak on!an birbirinden farklılaştırır ve davranışlarımızı ayarlarız.
Diğerleri hakkındaki izlenimlerimizin bu denli önemli sonuçlar vermesi sosyal psikologları konuyla ilgilenmeye yöneltmiş ve izlenim oluşumunun çeşitli yanlarını aydınlatan farklı model ve açıklamalar ortaya konmuştur.
Bunlar arasında Geştaltçı İzlenim Modeli (Asch) Matematiksel İzlenim Modeli (Asch Anderson vb.) Pozitif İzlenim Eğilimi (Sears vb.) İzlenimde Siireçsel Süreklilik Modeli (Fiske ve Neuberg Pavelchak vb.) Bilişsel Aktiftik ya da Meşguliyet Etkisi (Gilbert Pelham ve Krull vb.) Motivasyonel İzlenim Modeli (Fiske ve Taylor) Durumsal İzlenim Modeli (Berscheid ve ark. Neuberg ve ark. Tetlock Freund Kruglanski Swann vb.) sayılabilir (Kaynak; Vallerand & ark. 1994).
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

İzlenimde Polyanna İlkesi

Diğerlerine ilişkin yargılarımızda gözlenen pozitiflik yanlılığının açıklanmasına getirilen cevaplardan biridir.
Polyanna ilkesine göre insanlar kendilerinin iyi şeylerle hoş kişilerle birlikte bulunduklarını güzel deneyimler yaşadıklarını düşündüklerinde kendilerini daha iyi hissederler. Olumsuz bazı yaşantılar veya durumlarda bulunmak da (hasta olma komşularıyla anlaşamama vb.) bu eğilimi fazla değiştirmemektedir. Ayrıca olayların çoğu karşılaştırılabilir oldukları tüm olaylara kıyasla daha olumlu görülmektedir. Ancak pozitiflik şeyler ya da objelerin söz konusu olmasına kıyasla kişiler söz konusu olduğunda daha yüksek düzeyde gerçekleşmektedir.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Zevk-Gerçeklik İlkesi / Kavramlar

Freud tarafından önerilen bu iki ilke (pleasure principle- principle of reality) psişik İşleyişi yöneten iki ilkedir. Birinci ilke sınırsız ve engelsiz olarak zevk sağlama ve acıdan kaçınmayı (örneğin bebeğin anne memesini emme durumu) ikincisi ise zevk ilkesine dış gerçekliğe uyum açısından zorunlu bir takım sınırlar getirmeyi öngörmektedir.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Zihniyet

Zihniyet kavramı bir toplumda bireyler arası farklılıklar bir yana bırakıldığında geride kalan istikrarlı psikolojik yapı ve tüm bireylerde ortak olan bir takım inançlar yargılar ve temsiller bütünü olarak tanımlanabilir; zihniyet toplum veya kültürlere özgü bir zihinsel yapıdır. Bu yapı bireysel planda birbiriyle mantık veya inanç bağlarıyla bütünleşmiş entelektüel eğilimler ve fikirler bütünü olarak ortaya çıkmaktadır.
Zihniyet kavramını irdeleyen yazarlara göre (Bouthoul 1966) zihniyet bir toplum veya kültürün üyelerinde ortaktır; bir başka deyişle toplum benzer zihniyete sahip bireyler topluluğudur. Bireyi toplumuna bağlayan en sağlam ve dış etkilere en dirençli bağdır.
Zihniyetlerin bir diğer özelliği son derece istikrarlı ve kalıcı olmalarıdır; zihniyetler kişilerin isteğine bağlı olarak değiştirilemezler. Öte yandan zihniyet sosyal yaşamın içselleştirilmiş yoğun bir özü gibidir insanla dış dünya arasında yer alan bir prizmadır Kant anlamında insan bilgisinin a priori biçimidir. Nihayet zihniyetler ile kişilerin refleksleri temel tepkileri arasında bir bağ vardır; bir toplumda yaşamak onun coşkularını objelere ilişkin çekim duygularını nefretlerini paylaşmak demektir vb.
Zihniyet konusundaki literatür zihniyet kavramının çerçeveleri (kozmoloji moral din teknik sosyal yaşamın kategorileri yani değerler kutsal inançlar hiyerarşiler dostluk ve düşmanlıklar vb.); zihniyetin içeriği ya da bileşenleri; zihniyet tipleri (dogmatik zihniyet-pozitif zihniyet; ilkel zihniyet-modern zihniyet vb.) gibi hususlar üstünde odaklaşmaktadır.
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Zoraki Kabul

Sosyal psikoloji araştırmalarında önemli bir paradigma oluşturan zoraki kabul ya da uyma (forced compliance) bir bireyin çeşitli dış etkenlerin etkisiyle görüş inanç ve tutumlarına zıt davranışta bulunmasıdır. Örneğin Milgram'ın itaat deneyine katılan denekler bu tür bir durumda bulunmaktadırlar. Bunun diğer bazı klasik Örnekleri araştırmacının isteğiyle deneklerin inançlarına aykırı fikirleri savunan bir dilekçeye imza atmaları çekici bir oyuncakla oynamamaları veya kendilerini yiyecek veya içecekten mahrum etmeleridir.
Zoraki uyma paradigması ilk bilişsel çelişki deneylerinin temel paradigmasıdır. Bu tür deneylerde denek inançlarına aykırı bir davranış yapma durumuna sokulmakta ve daha sonra tutum veya motivasyonlarını bu davranışla bağdaşacak şekilde değiştirmektedir. Bu çalışmalarda çelişkiyi giderme (azaltma veya indirgeme) süreci davranış sonrasında yer alır ve çelişkiyi ortadan kaldırma çabası tek bir davranışa dayanmaktadır.
Daha sonraki bazı çalışmalarda deneklerin tutumları veya motivasyonlarıyla çelişen bir yerine iki davranış öngörülmüş ve bu düzenek 'ikili zoraki uyma' olarak nitelendirilmiştir. Örneğin T tutumuna sahip bir denek bu tutumla uyuşan (+) veya uyuşmayan (-) A ve B davranışlarını yapmış olabilir. Bilişsel çelişkinin söz konusu olabilmesi için bunlardan bir tekinin sözgelimi A davranışının deneğin T tutum veya motivasyonuyla çelişkili olması yeterlidir.
Buna ek olarak B davranışını alalım. B için iki ilişki dikkate alınmalıdır B'nin hem A hem de T ile ilişkisi. Nötr ilişkiler dikkate alınmazsa iki davranış aralarında uyuşabilir ve bu durumda her ikisi de T ile çelişkilidirler (A ile B aralarında + ilişkili T ile - ilişkili):
Deneycinin isteği üzerine hoş olmayan bir iş yapmak (A) ve sonra bu işin hoş olduğu yönünde görüş belirtmek (B). Diğer durumda B davranışı A ile çelişkili olup T ile uyuşabilir (T ile B aralarında + ilişkili A ile - ilişkili): A'yı yapmakla birlikte bunun hoş olmadığı yönünde görüş belirtmek (B).
Bu tür deney düzeneklerinde ikili zoraki uyma durumu söz konusudur ve bu deney koşulları bilişsel çelişki teorisinin radikal versiyonlarının revizyonu bakımından önemli sonuçlar vermektedir. Nitekim bu çerçevede yapılan bir çalışmada (Joule 1993) deneklerin çelişkisinin L koşulda daha büyük II. koşulda ise daha az olacağı öngörülmekle birlikte sonuçlar aksi yönde çıkmıştır. Buna göre çelişki oranının saptanmasında I. koşulda A ile T ilişkisinin II. koşulda ise B ile T ilişkisinin dikkate alınmaması gerekmektedir.
Girandola da (1996 1997) Festinger ve Carlsmith'in ünlü araştırmasının repliğini yaparak bu araştırmayı çelişki yaratan iki davranışla tekrarlamış ve tutumlarına aykırı iki davranış yapanların bir davranış yapanlara kıyasla daha az çelişki yaşadıklarını saptamıştır. (Kaynak: Beauvois Joule & Monteil 1993).
 

Painfully

Well-Known Member
Yanıt: Psikolojide Kavramlar

Öğrenilmiş Çaresizlik

Seligman ve arkadaşları (1967 1971 1975) tarafından ortaya atılan Öğrenilmiş çaresizlik (learned helplessness) kavramı hayvan veya insanlarda başlarına gelen şeyler üzerinde hiçbir denetimleri olmadığını gördükleri zaman ortaya çıkan apati durumunu ifade etmektedir.
İnsanlar içinde bulundukları durumda olumsuz veya stres yaratıcı bir olay meydana geldiğinde olayın kontrol edilebilirliği konusundaki beklentilerine bağlı olarak kontrol kaybı duygusunu benzeri durumlara genelleştirebilmektedirler.
Seligman kontrol kaybının motivasyon duygu ve biliş düzeylerinde çeşitli sonuçlan olduğuna işaret etmektedir. Örneğin;
? Motivasyonel düzeyde: Çevreyi kontrol isteği yok oluyor pasifliğe düşülüyor.
? Duygusal düzeyde: Kontrol kaybı umutsuzluk depresyon gibi olgulara yol açıyor.
? Bilişsel düzeyde: İnsan eylemleri ile eylemlerinin sonuçları arasında bağ kuramıyor. Ne yaptığında ne olacağını öngöremiyor.
Öğrenilmiş çaresizlik teorisine yönelik eleştiriler teorinin kişinin bilişsel kapasitesini dikkate almayıp özellikle duruma ağırlık vermesi hususunda odaklaşmıştır. Teorinin bu eleştirileri dikkate alan yeni versiyonuna göre belirli bir durumun kontrol edilemezliğinin birey tarafından algılanması yeterli değildir.
Bireyin söz konusu durumun olağan dişiliğim açıklamak için oluşturduğu atıflar önemlidir. Atıflar içsel veya dışsal istikrarlı veya istikrarsız genel (global) veya özgül olabilir. Atıfların içsel istikrarlı ve genel olması halinde öğrenilmiş çaresizlik duygusu daha güçlü olmakta ve gelecek durumlara yansıtılmaktadır.
 
Üst